40 YIL ÖNCESİNİN GENÇLERİ NELER OKUYORDU?

Geçtiğimiz günlerde genç bir grup arkadaşla sohbet ederken söz döndü dolaştı bizim gençlik dönemlerimizle ilgili konular üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Bizim okuma serüvenimiz nasıl başladı, kimlerden etkilendik, sohbet dinlemek için nerelere gidiyorduk, ilk olarak hangi kitapları okuduk filan tarzında sohbet aktı gitti.

Bu sırada hem ben hem de beraber olduğumuz arkadaşlardan bazıları anlatılanların bir bölümünün daha iyi anlaşılabilmesi için daha fazla izaha muhtaç olduğunu farkettik. Mesela ben Beyazsaray dediğim zaman bazılarının bunu anlamadığını, bahsettiğim yerin bir dönem Beyazıt’da Müslüman gençliğin çoğunlukla devam ettiği bir kitapçılar çarşısı olduğunu izah etmek zorunda kaldığımı gördüm. Bazı kitap isimlerinin de yine bazı muhataplarıma hayli yabancı kaçtığını hissettim.

Sohbetin sonunda orada bulunan bir genç arkadaş, “Ağabey bunları detaylı bir şekilde yazmaya çalışsan” diye bir cümle sarfetti. “Bu konularda belki bu yazıdan esinlenerek sizin döneminizle ilgili başka insanlar da kağıda kaleme sarılır, bizler de farklı kaynaklardan beslenen insanların hangi kitapları hangi çerçeve içinde nasıl okuduklarını, hangi süreçlerden geçtiklerini detaylı bir şekilde görürüz” dedi.

Evet aşağıdaki yazı böylesi bir sohbet meclisinin ürünü olarak ortaya çıktı. Benim de eski günleri yeni baştan gözden geçirmemi, kitaplarımı karıştırmamı, onların bir bölümünün fotoğraflarını çekmemi, bazılarını bulamayınca üzülmemi, beni çok etkileyen bazı kitapları yeni baştan elime alınca da adeta çocukça sevinmemi sağladı.

Tabii bu arada benim serüvenim içinde önemli yerler tutan kişileri şükranla yad etmeme ve Rahmet-i rahmana kavuşanlara birer Fatiha armağan etmeme vesile oldu.

İnşallah genç arkadaşların bana tarif ettikleri türden bir yazı ortaya çıkmıştır. Tabii esas önemli olan, onların isteklerine uygun olarak bu yazının bundan sonra ortaya çıkmasını arzu ettikleri bu kabil yazıları tetiklemesidir.

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler…

İnsanların hayatlarında kritik dönemler ve kararlarına öncelikle tesir eden kişiler hep var olmuştur. Bu dönemler ve karşılaşılan insanlar yaptıkları etkilerle sonraki süreçler için kalıcı izler ortaya çıkmasına sebep olurlar.

Benim hayatımdaki bu tarz önemli kişilerden bir tanesi rahmetli dayım Ahmet Karaca‘dır.

Ahmet dayım liseyi bitirdikten sonra bir müddet üniversiteye devam etmiş fakat o dönemin hayat şartları gereği yüksek tahsilini yarıda bırakmış ve çalışma hayatına atılmış bir kişi idi. İmanlı bir insandı. Amellerini titizlikle yapmaya çalışırdı. Çarşamba’da Kumrulu Mescid Camii’nde Hasan Kılıç Hoca’nın cemaatindendi. Akşam ve yatsı namazlarında onun arkasında saf tutmaya özel bir önem verirdi. Onun derslerine kaçırmadan devam ederdi.

Dayım, okumaya çok meraklı idi. Kendi çapında bir kütüphanesi vardı. Dönemindeki birçok süreli yayını takip eder, önemli gördüğü gazete makalelerini kesip saklar. Çoğu zaman onları tekrar tekrar okur, bazen de çevresindeki insanlara vererek okumalarını sağlardı.

Döneminin belli hocaefendilerinin derslerini takip eder, bazen biz yeğenlerini de bu derslere götürürdü.

Savunmaya çalıştığım düşüncelerin detaylarına nasıl vakıf olacaktım?

Lise yıllarımın başında okumakta olduğum Galatasaray Lisesi’nde ideolojik akımların kuvvetli olduğu bir çevre içerisindeydim Ben de bu ortam içinde fikirlerimi daha iyi şekillendirebilmek, kim olduğumu, niye var olduğumu ve beni Yaradanın benden neler istediğini sorgulama gibi bir sürecin içine girmiştim.

Okulda her gün beraber olduğum arkadaşlarımın büyük bir bölümü o zamanki şartlar içinde Rusya yanlısı sol bir fraksiyonun etkisinde idiler. Fakat bu akım benim benimsemediğim ve karşı olduğum bir zihniyetti ve arkadaşlarımla sabah akşam fikrî tartışmalar yapardık.

Bir şeylerin yanında ve bazı şeylerin karşısında idim. Fakat benim savunmaya çalıştığım düşüncelerin detaylarına nasıl vakıf olacaktım?

Bu düşünceler içerisinde rahmetli dayıma sürekli soruyor, onun beni doğru bir istikamete götüreceğine inanıyordum.

Dayıma bana kitaplar tavsiye etmesini, kendisi ile birlikte bir kütüphane oluşturmamın önemli olduğunu ifade ettiğimi hatırlıyorum. O benim bu eğilimimden dolayı çok mutlu olmuştu.

Bana öncelikle temel İslami eserleri almamız gerektiğini ve bunları okumamın önemli olduğunu söylediğini hatırlarım.

Onunla birlikte, İmam–ı Gazali‘nin İhya-u Ulumiddin isimli dört ciltlik kitabını beraberce satın aldık. Yine onunla birlikte Şifa-ı Şerif, Müzekkin Nüfus isimli kitapları da almıştık.

Tüm aldığımız kitapları okumaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordum. Dayım öncelikle ilmihal bilgilerinin önemi üzerinde duruyordu. O zamanlar Fatih Caddesi üzerinde rahmetli Ömer Nasuhi Bilmen’in oğlunun işlettiği Bilmen Yayınevi vardı. Fatih Caddesi dediğimiz cadde ile Fatih Camii’nin Müftülük kapısından Malta çarşısına, oradan da Yavuz Selim Caddesine dik olarak bağlanan uzun ve geniş caddeyi kasdediyorum. Bilmen Yayınevi o cadde üzerinde Hafız Ahmet Paşa Camii’nin hemen karşısında buunmaktaydı. Oradan da bu önemli zatın ilmihal kitabını ve Hukuk-u İslamiye ve İstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu isimli ciltli kitaplarını yine onun tavsiyesi ile ve beraberce almıştık.

Dayım için ehli sünnet âlimleri önemli işaret fişekleriydi ve onların önümüzü aydınlattığını sürekli ifade ederdi.

İlk kütüphane kurma gayretlerimiz sırasında onun tavsiyesi ile aldığım kitaplardan hatırımda kalanlar şunlardı:

Seyyid alizade‘nın Şir’at ül İslam, İmam Şarani‘nin El Uhud’ul Kübra (Büyük Ahidler), İmam-i Rabbani‘nin Mektubat-i Rabbani, İmam-i Şibli‘nin Nurul İzah adlı ilmihal kitabının tercümesi, İmam-ı Gazali‘nin yazmış olduğu Zübdet-ul İhya ve Kimya yı Saadet, Demir Kitabevi’nin yayınladığı İmam-ı Birgivi Mehmet Efendi‘nin Tarikat-i Muhammediyye adlı kitabı, Çile Yayınları tarafından yayınlanan Kadı İyaz‘ın kaleme aldığı Şifa-i Şerif, Eşrefoğlu Rumi’nin yazdığı Müzekki’n Nüfus.

Okuma yazma biliyor musun?”

Rahmetli aynı zamanda o dönemlerde yeni Türkiye’ye dönmüş bulunan eski gazeteci Mehmet Şevket Eygi’yi de çok severdi. Onun Yeni İstiklal gazetesinin bir dönem çok büyük fonksiyon ifa ettiğini, Şevket Bey’in toplu namaz çağrılarının kendi dönemlerinde Müslümanlar için çok şeyler ifade ettiğini söylerdi.

Ben ismini ilk defa dayımdan duyduğum Mehmet Şevket Eygi ile lise ikinci sınıfta liseden bir arkadaşımın vesilesi ile tanışmıştım. Şevket Ağabeyin de Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuş olduğundan bahseden bu arkadaşım beni ilk defa onun Yerebatan caddesi 62 numaradaki matbaa ve yayınevine götürmüştü.

Şevket Ağabeyin her yanı kitaplarla, tablolarla ve antika eşyalarla dolu çalışma odası o an için beni çok etkilemişti. Bana ilk sorusu “okuma yazma biliyor musun?” olmuştu. “Elbet biliyorum” dediğimde, “yok yanlış anladın, bizim eskimez yazımızla yazılmış bir metni okuyup anlayabiliyor musun diye soruyorum” demişti.

Bu benim için şaşırtıcı bir soruydu. Kur’an-ı Kerim okumayı bildiğim için Osmanlıca metinleri çat pat sökebiliyordum. Gösterdiği yazıları okumakta zorlanınca beni Osmanlıca öğrenebileceğim bir kişiye götürdü. Mahmut Bey isimli bu kişi o zaman yanlış hatırlamıyorsam Divanyolu üzerindeki Belediye Kütüphanesi’nin müdürüydü. İki gözü de görmeyen Mahmut Hoca tatlı sert üslubu olan babacan bir zattı. Çok kısa bir zamanda Osmanlıca ile ilgili bana temel bilgileri öğretti ve bazı basit okumalardan başlayarak bu alanda kısa sürede önemli bir aşama kaydetmemi sağladı.

Bugünden geriye baktığımızda hem Şevket Ağabeyi hem de Mahmut Hoca’yı bu alandaki katkıları için şükranla anıyorum.

Beyazsaray sohbetleri

Şevket Ağabey ile tanışmamız bana farklı bir bakış açısı getirmişti. Okumanın, kütüphanenin, kendimizi yetiştirmenin önemini gayet açık ve net bir şekilde vurgulayan Şevket Ağabey beni o zaman yayıncıların yoğun olarak bulunduğu Beyazıd Beyzasaray‘daki Enderun Kitabevi‘ne götürmüş ve oranın sahibi olan rahmetli İsmail Özdoğan Ağabey ile tanıştırmıştı. Enderun Kitabevi yeni basılmış kitaplar kadar Osmanlıca eserler, eski kitaplar ve belgelerin de sürekli bulunduğu bir yerdi. Ayrıca rahmetli İsmail Ağabey, kitaplar hakkında müthiş malumatı olan bir kişiydi. Hangi kitabı sorsanız onunla ilgili genişçe bilgi verebilecek bir düzeydeydi.

İsmail Ağabey bize alacağımız kitaplar ile ilgili belli bir indirim yapacağını, istediğimiz zaman da Enderun’a gelerek kitapçı dükkanındaki sohbetleri izleyebileceğimizi söylemişti.

Bu söz benim çok hoşuma gitmişti ve bu tarihten sonra ondan aldığım bu ruhsatla bir dönem haftanın bir kaç günü oraya uğradığımı ve zevkli zamanlar geçirdiğimi hatırlarım.

Ben de çevremdeki bir çok arkadaşımı hem Şevket Ağabeye hem de Beyazsaray’a götürmüş, onların da bu verimli kaynaklarla tanışmalarına vesile olmuştum.

Enderun Kitabevi’nde o zaman güzel ve verimli bir sohbet ortamı oluyordu. Özellikle Cumartesi günleri Sönmez Neşriyat müdürü merhum Ali İhsan Yurt, Mehmet Şevket Eygi, mütefekkir araştırmacı Ertuğrul Düzdağ, akademisyen İsmail Erünsal ve şu an ismini sayamayacağım kadar çok bir çok yazar, ilim adamı ve mütefekkir çok dolu muhabbetler yaparlar; bizler de bir köşede oturur onları dikkatle dinler ve anlamaya çalışırdık. Bu önemli ağabeylerin çaylarını tazelemek, onlarla birlikte taze simitin eşiliğinde bir köşede çaylarımızı yudumlamak bizlere büyük bir keyif verirdi.

Her sohbette bir çok konu, kitap, yazar ismi öğrenir ve buradan aldığımız istikamet ile kendimizi geliştirmeye çalışırdık.

Tabii bu sayede, hem kendimi geliştirmek hem de lisede arkadaşlarımla yapmakta olduğum tartışmalarda kullanabilmek için çok önemli bir bilgi birikimine sahip oluyordum.

Belki de ilk mürşitlerimden biri Abdulkadir Geylani hazretleri olmuştur

Beyazsaray sadece Enderun değildi tabii ki. Çevresindeki hemen her yayınevinde ayrı bir sohbet meclisi kurulurdu. Pınar Yayınları, Tohum Kitabevi, Dersaadet Yayınları bunlardan ilk aklıma gelenler olarak zikredilmeye değer.

Şevket Ağabey benim kitap okuma serüvenimde diğer bir önemli köşe taşı olmuştur. Onun bana hediye ettiği Abdulkadir Geylani‘nin İlahi Armağan adlı kitabı gençlik dönemimde her akşam yatmadan bir kaç bahis okuduğum bir yol göstericiydi. Benim belki de ilk mürşitlerimden biri İlahi Armağan adlı kitap kanalıyla Abdulkadir Geylani hazretleri olmuştur.

Yine Şevket Ağabeyin yayınlamış olduğu, Ebulleys Semerkandi’nin yazdığı Tenbihül Gafilin Bostanul Arifin adlı kitabı da burada zikretmem gerekiyor. Bu kitaptan da bir çok temel İslami meseleyi öğrendiğimi belirtmeliyim. Bedir Yayınları’ndan çıkmış olan Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi‘nin Ehl-i Sünnet İtikadı adlı kitabı da ilk edindiğim ve dikkatle okuduğum kitaplar arasında sayabilirim.

Rahmetli dayımın Ehli Sünnet âlimlerinin kitaplarını öncelikle okumam gerektiği ile ilgili vurgusunun daha hassasiyetli bir türü Şevket Ağabey’de de vardı. Bu özelliğe uymayan kitaplardan sakınmamızı Şevket Ağabey de üzerine basa basa hatırlatırdı.

İran devrimi ile birlikte ortaya çıkan yeni düşünce ortamında, bu devrimden etkilenerek yayınlanan bir çok kitabı merak edip okumaya başladığımızda hem dayımın hem de Şevket Ağabeyin bu eserleri okurkan dikkatli olmamız gerektiğini söylediklerini bugün de hatırlıyorum.

Mesela o zamanlarda Pınar Yayınları’nın ilk yayını olan Ayetullah Mutaharri‘nin İslam Devrimi adlı kitabı ile Düşünce Yayınları’ndan Mehmet Kerim imzasıyla çıkan İran İslam Devrimi adlı kitapları hemen alıp okuduğum eserler arasındaydı. Tabii Ali Şeriati de bu çerçevede bir çok kitabı ile o dönem bizlere farklı bir bakış açısı kazandırıyordu.

Arkadaşlarımızla düzenli okumalar yapardık

Beyazsaray ziyaretleri sırasında yeni çıkan dergilerden de hemen haberimiz olurdu. Mesela bir gün Sezai Karakoç Bey’in o dönemdeki takipçilerinden biri olan değerli bir ağabeyin kan ter içinde taşıyarak getirdiği Diriliş‘in yeni döneminin yeni sayısını hemen alıp okuduğum anı da çok net olarak hatırlamaktayım.

Şevket Ağabey’in çıkardığı Büyük Gazete‘nin dışında, Pınar, Hisar ve Tohum dergileri de Beyazsaray günlerinde çıkar çıkmaz edinip okuduğum dergiler arasında sayılabilir.

Tabii o dönemlerde Şevket Ağabey’in bürosunu kullanan ve buradan yayınlanan İslami Hareket ve babamın abone olması dolayısıyla eve gelen Sebil dergileri de takip ettiğim süreli yayınlar arasındaydı.

Lise dönemlerimizde başlayan bu okuma merakı zamanla ilgi alanımızın çeşitlenmesiyle daha farklı noktalara doğru genişlemeye başladı. Bir arkadaş grubumuz ile başlayan düzenli okuma faaliyetlerimiz çerçevesinde hem okuduğumuz kitapların sayıları arttı, hem de kütüphanemiz gelişmeye başladı.

Otağ Yayınları’ndan çıkmış olan Ömer Nesefi‘nin Akaid‘i ve İmam Taftazani‘nin İslam Akaidi adlı kitapları herhalde ilk okuduğum akaid kitapları arasında idi.

Merhum Numan Kurtulmuş‘un Amentü Şerhi, Ömer Nasuhi Bilmen’in Muvazzaf İlmi Kelam, Ali Arslan‘ın kaleme aldığı İslam İnançları ve Felsefesi ve Ethem Ruhi Fığlalı‘nın Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri adlı kitapları da bu alanda istifade ettiğimiz kitaplar olarak zikredilebilir.

Bahsettiğim dönemlerde Mevdudi‘nin Dört Terim ve Seyyid Kutup‘un Yoldaki İşaretler adlı kitapları gençlik dönemlerimizde itikadi çizgimizi önemli ölçüde etkileyen kitaplar arasında ilk sıralarda yer almaktaydı.

Muhammed Hamidullah‘ın yazdığı ve Salih Tuğ Hocamızın tercüme ettiği İslam Peygamberi, Zekai Konrapa‘nın Peygamberimiz adlı kitabı, Ahmet Cevdet Paşa‘nın Kısas-ı Enbiya‘sı; Asım Köksal‘ın siyeri, siyer konusundaki ilk takip ettiğimiz kitaplarımızdı.

Usûl kitapları da gündemimizdeydi

Yaptığımız okumalarda bir dönem usûl ile ilgili kitapları gündemimize almıştık. Hadis Usûlü konusunda Babanzade Ahmet Naim’in tercume ettiği Buhari‘nin Birinci cildinde kaleme almış olduğu Hadis Usulu ile ilgili bölümü, Subhi es Salih’in yazdığı ve Yaşar Kandemir Hocamızın tercüme ettiği Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları adlı kitabı, Ahmet et Tehanevi‘nin kaleme almış olduğu ve merhum İbrahim Canan‘ın tercümesini yaptığı Yeni Usûl-i Hadis kitapları da yine ilk hadis usûlü ve tarihi kitaplarımız arasındaydı. Tabii hadis usûlü konusunda İsmail Lütfü Çakan‘ın çeşitli hacimlerdeki kitapları da ilk edindiğim kitaplar arasındaydı. Ensar Neşriyat’ın küçük ama içeriği hayli dolgun Anahatlarıyla Hadis adlı kitabı ile Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları ( Muhtelifu’l Hadis İlmi) adlı kitaplar İsmail Hoca’nın o dönemde okuduğumuz kitaplarından ilk aklımda kalanlardı.

Talat Koçyiğit‘in Hadis Usûlü ve Hadis Tarihi de hadis ile ilgili çalışmalarımızda istifade ettiğimiz kitaplar arasındaydı. Bu arada İbn Kuteybe‘nin Hadis Müdafaası da burada zikretmem gereken kitaplardan biriydi.

Fıkıh tarihi ve usûlü alanında Muhammed Ebu Zehra‘nın yeşil kapaklı İslam Hukuku Metodolojisi ‘Fıkıh Usûlü’ kitabı tekrar tekrar okuyup üzerinde çalıştığımız bir kitaptı. Bu alanda Abdulkerim Zeydan‘ın İslam Hukukuna Giriş, Ethem Ruhi Fığlalı’nın tercüme ettiği Muhammed El Bağdadi‘nin Mezhepler Arasındaki Farklar (El Fark beynel Firak), Osman Keskioğlu‘nun Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Hayrettin Karaman Hocanın fıkıh alanında bir çok eserinin yanında o zamanlar için aklımda kalan İslam Işığında Günün Meseleleri adlı kitaplarıyla Halil Gönenç‘in Günümüz Meselelerine Fetvalar adlı kitaplarını sayabilirim.

Tefsir usûlü alanında aklımda kalan en baş eseri olarak İsmail Cerrahoğlu‘nun Tefsir Usûlü adlı kitabını sayabilirim. Tefsir konusunda Seyyid Kutub’un Fi Zilalil Kur’an ve Elmalılı Hamdi Yazır‘ın Hak Dini Kur’an Dili adlı kitapları ilk başvurduğumuz kitaplar arasında idi. Daha sonraları 1985’lere doğru Sabuni‘nin Ahkam Tefsiri adlı kitabı yayınlanmış ve bizler için önemli bir başvuru kaynağı olmuştu.

Tasavvuf alanında daha doğru bir bir bakış açısına kavuşabilmek için de o devrelerde bazı kitaplar okumuştuk. Şu anda ilk aklıma gelenler arasında Mahir İz‘in Tasavvuf, Abd el Bari En Nedvi‘nin Tasavvuf ve Hayat, Erol Güngör‘ün İslam Tasavvufunun Meseleleri adlı kitapları sayabilirim. Yine Kuşeyri Risalesi de bu alanda önemli bir başvuru eseri olarak elimizin altında durmaktaydı.

Lise sonları ve üniversitenin başlangıç yıllarındaki İslam’ı öğrenme sürecimizde en fazla istifade ettiğim kitaplar arasında Yusuf Ziya Kavakçı‘nın hazırladığı İslam Araştırmalarında Usûl adlı kitabı özellikle zikretmek isterim. Bizler imam hatipte okumamıştık. O zamanki ismiyle Yüksek İslam Enstitüsü veya bir medrese eğitimi de almadığımızdan, okumalarımızı daha verimli hale getirebilmek için güvendiğimiz üstadlara danışmak ve Yusuf Ziya Kavakçı’nın araştırma usûlu alanındaki kitabından yararlanmak gibi seçenekleri kullanmak durumundaydık. Bu kitap da bu tarz bir ihtiyaca önemli ölçüde cevap verir nitelikteydi.

Tüm bu okumalar ne zaman gerçekleşti?

Bugünden bahse konu olan yıllara baktığımda aklımda kalan bazı kitapları ve yazarları da zikretmek o dönemleri merak edenler açısından yararlı olur kanaatindeyim.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek hemen her kitabı ile ufuk açıcı bir kişiydi. Benim kendisini ilk tanımam onun Gençliğe Hitabe‘sini bir kasetten dinlemek ile olmuştu. Hemen bu hitabeyi kaleme almış, tekrar tekrar okumuş ve çoğaltarak haberdar olmayan bir çok kişiye dağıtmıştım. Onun bir dönem yayınladığı Rapor adlı yayınlar benim açımdan merakla beklediğim kitapçıklardı. Merhum Necip Fazıl’ın İdeolocya Örgüsü, Çöle İnen Nur, Sultan Vahidüddin, Çile gibi eserlerini ilk etapta sayabilirim.

Kendisine bu kadar yaklaşmama rağmen hayatı boyunca bir kere bile görüşememiş olmanın, kendi gelişmem açısından önemli bir nakısa olduğunu bugün bile ifade etmek durumundayım.

Cemil Meriç‘in Umrandan Uygarlığa ve Bu Ülke adlı kitapları da üstadın ilk tanıştığım kitaplarıydı. Tabii bu arada rahmetli ile ilgili en üzüldüğüm hatıram, gözleri göremediği için kendisine Fransızca kitapları okumam için beni tavsiye eden bir ağabeyin isteği ile evine ziyarete gitmem, fakat bu çalışmaya devam etmem gereken günlerin ayarlanması konusunda programımı ona uyduramamam dolayısıyla bu hizmeti yapamamış olmamdı. Şimdi düşünüyorum da ne önemli bir fırsatı kaçırmışım. Demek ki kısmet değilmiş diyorum.

D.Mehmet Doğan‘ın Batılılaşma İhaneti, Sezai Karakoç’un İslam Toplumunun Ekonomik Struktürü, Erol Güngör’ün İslamın Bugünkü Meseleleri, Süleyman Uludağ‘ın İslam’da Mürşid ve İrşad Faaliyetleri, Muhammed Kutub‘un 20. Asrın Cahiliyeti, Atasoy Müftüoğlu‘nun Vakti Kuşanmak adlı kitapları o dönemlerde farklı alanlarda ama ilk okuduğumda bende önemli etkiler bırakan ve düşüncelerimi yönlendiren kitaplar arasında zikredilebilir.

Son olarak da İmam Buhari’nin derlediği Edeb-ül Müfred (Ahlak Hadisleri) adlı iki ciltlik hadis kitabı ve Mehmet Zahid Kotku Hocamızın Cennet Yolları adlı kitapları da başvuru kitapları olarak daima yanıbaşımda durmaktaydı.

İslami açıdan kendimi geliştirebilmek gayesiyle ilk okumaları yaptığım ve bir kütüphane oluşturmaya çalıştığım devreyi ana hatlarıyla ortaya koymak için kaleme aldığım ve rahmetli Ahmet dayım ile başlayıp devam ettiğim bu yazıda bahsekonu zaman dilimi yaklaşık 1976 ile 1985’ler arasındaki bir dönemdir. Tabii bu dönemde okuduklarımız ve takip ettiklerimiz sadece yukarıda zikrettiklerimiz değildi. Ama o dönemle ilgili bir yazı kaleme alırken hafızama başvurduğumda ve kütüphanemi taradığımda ilk aklıma gelenler ve bende herhalde diğerlerine göre daha fazla iz bırakanlar olarak öne çıkanlardı.

Geçen zaman içinde farklı ihtiyaçlar, Türkiye’nin ve dünyanın şartlarının değişimi ve insanoğlunun tabii gelişimi içerisinde okumalarımız farklı mecraları içine alacak tarzda çeşitlendi. Onları da belki başka bir yazıda ifade etmek mümkün olabilir.

Son olarak şunu ifade edebilirim ki bu yazıda bahsetmeye çalıştığım kitaplar ve şahısların bende oluşturduğu etkiler genel anlamıyla düşünce ufkumun ana hatlarını belirlemiştir. Hepsine şükran borçluyum. Sağ olanlara hayırlı ve uzun bir ömür, vefat etmiş olanlara Yüce Allah’dan rahmet diliyorum.

ERHAN ERKEN

www.dunyabizim.com

Ağustos 2014

SaveSave

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir