HADİS-HAYAT BAĞLANTISI NASIL KURULABİLİR

İslam dininin temel kaynağı bilindiği üzere Kur’an- ı Kerim’dir. Kur’an’ın bizlere ulaşmasını sağlayan Hz. Peygamber (a.s) hem bu hükümleri nakletmiş, hem uygulamış, hem de detayları konusunda arkadaşlarına (sahabe-i kirama) bilgi vermiştir.

O’nun sözleri ve davranışları yani Sünnet’i, Müslümanlar için dinlerini yaşayabilme yolunda önemli bir istikamet kaynağıdır. Tabii Hz. Peygamber’den (a.s) varit olan söz ve fiillerin daha sonraki dönemlere nakledilmesinde müslümanlar ciddi bir hassasiyet göstermişler ve bu alanda ilerleyen asırlarda bir çok usûl, yol ve ilim dalı ortaya çıkmıştır.

Doç. Dr. Huriye Martı‘nın İnsan Yayınları tarafından yayınlanan Hadis, Usûl ve Hayat isimli kitabı, “Hadis Usûlü Tarihine Giriş” alt başlığı ile bu sahada yapılmış olan güzel bir çalışma. Yazar, kitabın bütününde Sünnet ve Hadis‘i öncelikle bir bilgi olarak değil, ‘ilahi kaynaklı bir hayat tecrübesi’ olarak ele almanın çok sağlıklı bir durum olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bu durumun Hz Peygamber’in (a.s) hayatı süresince tam anlamıyla sağlandığını fakat O’nun vefatından sonra sahabe dönemiyle başlayan siyasi, sosyal ve kültürel değişimin, zamanla ilk tecrübelerden uzaklaşmayı beraberinde getirdiğini, yeni sorunların da kaçınılmaz olarak ortaya çıktığını belirtiyor.

Tedvin dönemi ile aynı zamanlarda tasnif faaliyetleri de başlıyor

Hz. Peygamber’in (a.s) söz ve fiilerinin önemine binaen, daha sonraki dönemlerde sosyal ve siyasi sıkıntılar ortaya çıktıkça, gerek bu hadisleri nakledenler gerekse de metinlerin sahihliği üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Hadislerin önce tedvini, sonra tasnifi gibi safhalar devreye girmiştir.

Resulullah (a.s) döneminde daha çok şifahi olarak öğrenilip hassas bir şekilde kişiden kişiye nakledilen ancak az sayıda sahabinin yazılı olarak zaptettiği hadisler, kapsamlı ve sistematik olarak Ömer bin Abdulaziz döneminde derlenmeye başlıyor. Bu derleme işine de tedvin deniyor. Tedvin dönemi ile neredeyse aynı zamanlarda tasnif faaliyetleri de başlıyor. Hadislerin ilk ravilerine göre sınıflanması ile “Müsned” türü eserler vücut bulmaya başlıyor. Bir sonraki safhada ise hadislerin sıhhatini dikkate alan ve erişimi kolaylaştıracak biçimde onları konu başlıklarına göre sınıflayan “Cami” türü eserler ortaya çıkıyor. Daha sonra da ibadat, muamelat ve ukubatı merkeze alarak sadece ahkama konu olan rivayetleri derleyen “Sünen” türü eserler kaleme alınmaya başlıyor.

Hadis – hayat bağlantısı üzerinde duruyor

Hadislerin rivayetleri ile ilgili onların doğru ve eksiksiz bir şekilde toplanması, sonraki nesillere ulaştırılabilmesi için bir çok kişi çok uzak mesafelere “rıhle” adı verilen uzun yolculuklar yapmışlar, fitne zamanlarında hadisleri kendi menfaatleri için kullanan kötü niyetli kişilere karşı hadisleri bu tür tehlikelerden koruyacak çok çeşitli metodlar ortaya koymuşlardır. Cerh ve tadil, rical, ilelü’l hadis, nasih-mensuh, ihtilafü’l hadis, garibü’l hadis adları ile anılan bu ilimler, hadislerin bugünlere sağlıklı bir şekilde gelmesi yolunda büyük hizmet görmüşlerdir.

Tüm bu çalışmalarla birlikte zaman içinde “Hadis usûlü” diyeceğimiz bir ilim dalı ortaya çıkmıştır.

Hadis usûlü ile ortaya konmaya çalışılan amaç, İslam’ın bu çok önemli kaynağının olabildiğince Hz. Peygamber (a.s)’dan sadır olduğu gibi samimi Müslümanlara ulaşabilmesini sağlamaktır. Kıyamete kadar Müslümanların Kur’an’dan sonraki bu en büyük kaynağının geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de en iyi şekilde korunabilmesi ve belki de yeni ihtiyaçlara göre geliştirilebilmesi üzerinde de ciddi şekilde durulabilmesi önemlidir. Hadis – hayat bağlantısı ancak bu şekilde kurulabilir ve korunabilir.

Öğrendiklerini hayata aktaracak sahih Müslüman”

Dr. Huriye Martı hanımefendi, kitabında başından sonuna kadar özellikle hadis – hayat bağlantısı üzerinde duruyor. Bu bence çok önemli bir yaklaşım. Onun cümleleri ile nakledelim:

“Hadis usûlünün ve ilgi alanının hayattan tecrit edildiği modern dönemlere inat usûlün gayesini rivayeti güvenilir bir şekilde aktarmak ve devam eden hayatta rivayetlerin tatbikini sağlamak şeklinde daha kapsamlı bir alana oturtmak şarttır.

Hadis usûlu kriterleri sayesinde ulaşılmaya çalışılan nihai hedef sahih insanın gelişimine katkıda bulunmaktır. Bu katkının sağlanması için şöyle bir etkileşim sıralaması gerekmektedir:

Sahih metin,

Sahih metni taşıyacak sahih ravi,

Sahih metni ve raviyi tesbit edecek sahih usûl kaideleri,

Sahih kaideleri uygulayacak sahih muhaddis,

Sahih muhaddisin ilmi tesbitlerine dayanarak Müslümanların nasıl amel edeceğine dair deliller ortaya koyan fakih ve iyi bir Müslümanın nasıl olacağını tarif eden vaiz,

Öğrendiklerini hayata aktaracak sahih Müslüman…”

Hadis, Usûl ve Hayat adıyla İnsan Yayınları tarafından neşredilen kitap, hadis konusunun Hz. Peygamber ( a.s) döneminden günümüze kadar geçirdiği safhaları, hadis tarihi ve usûlü çerçevesinde ortaya çıkan ilim dallarını, hadis ve hayat arasında Asr-ı Saadet’te var olan sıhhatli ilişkinin her dönemde var olabilmesinin önemini ana hatları ile sade, net ve güzel bir şekilde anlatıyor. Kitap, önsöz ve girişten sonra “Hadis Usûlünün Öncesi” ve “Hadis Usûlünün Doğuşu ve Gelişimi” başlıklı iki ana bölümden oluşuyor. Sonsöz’ü takiben geniş bir bibliyografya ile nihayete eriyor.

Yazımızı kitapta da yer alan, Tirmizi, İbn Mace ve İbn Hanbel’den nakledilen bir hadis-i şerif ile bitirelim: “Allah bizden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi tebliğ edip başkalarına aktaran kşinin yüzünü ak etsin. Çünkü tebliğ edilen kişi, benden işiterek tebliği edenden daha anlayışı ve kavrayışlı olabilir.”

 

Erhan Erken yazdı

www.dunyabizim.com

Kasım 2014

SaveSave

SaveSave

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir